İnsanın doğaya duyduğu içgüdüsel sevgi ve bağ, "biyofili" olarak adlandırılır. Yunanca "bio" (yaşam) ve "philia" (sevgi) kelimelerinin birleşimiyle oluşan kavram; ilk olarak 1973 yılında, ünlü psikanalist Erich Fromm tarafından kullanılır. Fromm, İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (The Anatomy of Human Destructiveness) adlı kitabında yer verdiği kavramı, psikoloji ve felsefe bağlamında değerlendirirken, insanın doğaya ve hayata duyduğu sevgi olarak tanımlar:
"Biyofili, yalnızca hayata duyulan sevgi değil, aynı zamanda büyümeyi, gelişimi ve doğayla uyumu teşvik eden bir güçtür."

1984 yılında Amerikalı Biyolog Edward O. Wilson, Biophilia (Biyofili) adlı kitabında kavramı, ekoloji ve biyoloji açısından ele alarak popülerleştirmiştir. Wilson, insanların doğaya yöneliminin biyolojik ihtiyaç olduğunu ve bu bağın korunmasının, hem bireysel hem de toplumsal refah için kritik önemde olduğunu savunur.

Biyofili kavramı, doğa ile temasımızın özellikle modern yaşam, şehirleşme ve teknolojik gelişmelerle giderek azaldığı ve bunun da önemli olduğu esasını içerir. Araştırmalar, doğayla iç içe olmanın stres seviyesini azalttığını, mutluluğu artırdığını ve genel sağlık üzerinde olumlu etkiler bıraktığını göstermektedir. Yeşil alanlarda vakit geçirmenin, hatta sadece doğa manzaralarına bakmanın bile, bireylerin zihinsel sağlığını iyileştirdiği kanıtlanmıştır. Ayrıca, doğaya bağlılık seviyesinin artması, bireylerin çevresel farkındalık ve empati becerilerini de geliştirmektedir.

Wilson’ın, "Doğanın Gizli Bahçesi" (In Search of Nature) adlı eserinde belirttiği gibi; doğayla kurduğumuz bağ, yalnızca estetik bir hayranlık değil, aynı zamanda psikolojik bir gerekliliktir:
“Doğayı anlamak, kendimizi anlamaktır. İnsan zihni, biyosferin içine gömülü şekilde evrimleşmiştir ve doğayla temas halinde olduğunda en sağlıklı haline ulaşır.”

Bu bakış açısı, biyofili kavramının sadece bir çevre sevgisi değil, aynı zamanda insanın içsel dengesini sağlayan bir unsur olduğunu gösterir.
Biyofili kavramı, özellikle çocukların gelişimi açısından büyük öneme sahiptir. Yapılan araştırmalarda, okul öncesi dönemde doğaya yakın olan çocukların empati düzeyinin daha yüksek olduğu ve doğayla iç içe büyüyen çocukların, sosyal-duygusal gelişimlerinde daha olumlu sonuçlar elde edildiği görülmüştür. Açık havada oynamak, bahçecilik yapmak ya da doğa keşiflerine çıkmak, çocukların problem çözme becerilerini geliştirdiği gibi, özgüvenlerini de artırır. Doğadan kopuk büyüyen çocuklarda, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi problemlerin daha sık görüldüğü belirlenmiş ve bu durum, "Doğa Yoksunluğu Sendromu" olarak adlandırılmıştır.
Okul öncesi çocukların doğaya yakınlık seviyeleri üzerine yapılan araştırmalar; çocukların doğaya duydukları ilginin ebeveyn tutumları ve eğitim ortamlarıyla yakından ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, eğitimde biyofili odaklı yaklaşımlar, çocukların öğrenme sürecine olumlu katkılar sağlar. Doğa temelli eğitim programları, öğrenme motivasyonunu artırırken, bilgilerin daha kalıcı olmasını da sağlamaktadır. Okullarda bahçecilik etkinlikleri düzenlemek, orman yürüyüşleri yapmak, botanik bahçelerini ziyaret etmek; öğrencilerin çevre bilincine katkı sağlarken, aynı zamanda doğayla derin bağ kurmalarına da yardımcı olur.

Botanik bahçeleri, hem çocuklar hem de yetişkinler için, doğayla iç içe öğrenme alanları sunan özel mekânlardır. Botanik bahçeleri, yalnızca bitki koleksiyonları sunan alanlar değil; aynı zamanda, doğa eğitimi ve farkındalık kazandırma işlevi gören merkezler olarak da önemli rol üstlenir. Çocuklar bu alanlarda, bitkilerin büyüme sürecini gözlemleyebilir, ekolojik dengeyi öğrenebilir ve doğaya dair meraklarını besleyebilir. Wilson, şöyle der:
“Biyofili, bizi doğanın parçası olmaya çağıran içgüdüdür. Bu çağrıya kulak vermek, bireysel ve kolektif sağlığımız için vazgeçilmezdir.”

ÜBu bağlamda, doğayla kurduğumuz bağın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal ihtiyaç olduğu açıktır.
Biyofili kavramını günlük hayatımıza dâhil etmek, aslında sandığımızdan daha kolaydır. Evlerimizde bitki yetiştirmek, parklarda daha fazla zaman geçirmek, çocukları bahçecilikle tanıştırmak gibi basit adımlar, doğayla bağımızı güçlendirebilir. Unutmamalıyız ki doğaya yakın olmak; yalnızca hobi değil, insanın ruhsal ve fiziksel sağlığı için temel ihtiyaçtır.


Melike İlayda Baksı
NGBB Eğitmeni


Fotoğraflar: Melike İlayda Baksı