İstanbul, başta göç kuşları olmak üzere, kuşlar açısından çok önemli konumda yer alır. Her ilkbaharda ve sonbaharda yüzbinlerce kuş, İstanbul'un da üstünde bulunduğu göç yolunu kullanmaktadır.

Usta şair Cahit Sıtkı Tarancı, “35 Yaş” şiirinde ayva ve narın sonbaharı, dolayısıyla hüznü, dolayısıyla ölümü hatırlattığından dem vurur. Bu iki öksüz-yetim meyvenin ölümle birlikte anılması ne derece doğrudur? Aksine umudu ve yaşamı sembolize eden bu iki meyve, sonbaharın hüznünde toprağın kara rengine en güzel kontrastı oluşturur; yeşilini yitirmiş ağaçlara canlı renkler giydirir, umutsuzluk tablosunu renklendirip hüznü boyar. Onlar, yaklaşan kıştan sonra gelecek yeşilin habercisi iki masum renktir. Sarı, güneş ışığının ve altının rengidir; kendine güveni ve dehayı sembolize eder. Kırmızı ise gücün ve seksin temsilcisidir. Her ikisi de meyve olduğu için hayat doludur ve aynı zamanda sağlık deposudur. Doğanın bize sunduğu dayanıklı, besleyici, şifalı iki nimettir.

Ayva (Cydonia oblonga Mill.), Antik dönem toplumlarının Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in (Roma'da Venüs, Babil’de İştar) kutsal meyvesidir. Afrodit tasvirlerde, Paris’in kendisine ödül olarak verdiği, onun “altın elması” olan ayva ile betimlenir. Eski kültürlerde ayva, aşk ve mutluluğun simgesidir; evli çiftin bir ayvayı paylaşmasının sembolik anlamı vardır.
Ayvanın dünyaya, Fırat ve Dicle nehirleri arasında yer alan Yukarı Mezopotamya’dan, yani Anadolu'dan yayıldığı kabul edilir. Tarihte pek çok uygarlığa yurt olan Yukarı Mezopotamya bölgesi, dini kitaplarda “Cennet Bahçesi” olarak anılır. Ayvanın anavatanı olan Türkiye, dünyadaki ayva üretiminin yaklaşık % 25’ini sağlar. Türkiye’den sonra en çok ayva yetiştirilen ülkeler sıralamasında, önce Çin, sonra Özbekistan yer almaktadır.